Lazboard, Kaçkarlar’da, adım atınca, elektirik süpürgesine çekilmiş gibi bir anda toz karda kaybolduğun bembeyaz bir köyde, tahta bir seccade zaman içinde snowboarda evrilmiş.
Bu köyün insanları kestikleri tahtaların üzerinde namaz kılarlarmış. Bu namaz tahtalarını temizlemek için de kar ile ovarlarmış. Üzerine oturup karlı bir yamaçtan kaymak daha pratik olduğundan insanlar bu methodu tercih etmeye başlamışlar. Derken, ta Kaçkarlar’ın tepelerindeki köyden merkeze inmek için süper bir yöntem olduğunu keşfetmişler. Bunun üzerine, tahtanın uçları kar toplamasın diye yukarı doğru yuvarlanmış. Yön verebilmek için denkleme bir de arka elde tutulan sopa (baton) ve burnunu kaldırarak fren yapmanı sağlayan ip eklenmiş ve namaz tahtasının adı olmuş üzme tahtası.
Üzme tahtası? Fransızlar onlardan önce Petranlılar bulduğu için çok bozulduğundan değil elbet. Karın üzerinde batmadan yüzdüğünden. Fiyakalı fiyakalı kayan ünlü Fransız snowboardcuları az üzmemiş o ayrı. Adamlar snowboardun atasının burada icat edildiğini duyunca kameralarla birlikte gelip büyük bir hevesle Lazboard’un üzerine çıkmışlar. Snowboarddaki ayaklar bağlı olmadığından kayma hissiyatı ne kadar aynı olsa da, kontrol mekanizmaları bambaşka. Fırlatıp atmış üzerinden şampiyon snowboardcuları evcilleşmek isteyen at gibi. Sonra sonra alışmışlar birbirlerine tabi, ama yüzene kadar biraz da üzmüş bizim acemi kovboyları.
Lazboard nasıl yapılır?
Çam çıtlaya çıtlaya yanarken, soba sırasını bekleyen odunlar evi mis gibi kokutuyorlar. Hızır Abi bi koşu dışarı çıkıp metal ibriğe karı olduruyor. Sobanın üzerindeki kapaklardan birini kaldırıyor, ateşin üzerine oturtuyor ibriği. Çayın suyu da, kendisi de bahçeden. O sırada evin önünden bir “Hoo” duyuluyor. Hızır Abi, “Hoooo” diye cevap veriyor. Burada telefon pek çekmiyor, bir bar sinyal ya var, ya yok. Bir “Hoo”daki 5 barlık çekim gücünden faydanarak Hızır Abi’nin komşusunu, çocukluk arkadaşı ve Petranboard rakibi Hamit Abi’yi çaya çağırıyoruz.
Gözlerinde çocuklukları canlanarak anlatıyorlar, “Eskiden bütün köyün çocukları kayardı. Bütün kış başka birşey yapmazdık.
Saatlerce kayardık. Üstümüz başımız sırılsıklam olurdu, annelerimiz zorla içeri sokuncaya dek kayardık. Deli rekabet ederdik, en hızlı kim kayacak, kim daha yüksekten atlayacak diye.
Çok mühim ve prestijli birşeydi en hızlı kayan olmak. Bütün gençler toplanırdık tepenin üzerinde ikindi vakti. Yaşlılar da kapılara çıkardı izlemeye.
Hele birisi birine birinciliği kaptırmaya görsün. Derhal daha hızlı bir board yapmaya soyunurdu birinciliğini geri almak için.
Babalarımız kızardı onların odunlarından aldığımız için. Biz de ormana gider ağaç keserdik kendimize tahta yapmak için.
Yalnız yaş ağaçtan olmaz, önce kuruması lazım. Bir de sağlam olması için ağacın damarlarının birbirine en yakın ve sık olduğu yerden parçaları almak lazım.
Ormana girince ağaçlara çarpa çarpa giderken ya da engebeli bir arazide kırılma riski var. Sonra parçaları birleştiriyoruz ve tek bir tahta haline geliyor. Artık sıkıştırmaya yollayabiliyoruz, iyice bütünleşiyor. Sonra tahtanın ucunu suya koyuyoruz ki yumuşasın, böylece yukarı doğru burnunu esnetebilelim. En son olarak da yağlardık.” Hızır Abi hobisine uygun meslek seçmiş. Nalburluk yapıyor. Malzemeleri iyi tanıdığı gibi snowboard endüstrisini de yakından takip ediyor. Yeni kaplama teknolojilerini biliyor ve alıp snowboardunda uyguluyor. Gerçek bir kayakçı. Onu kayarken görmek için sabırsızlanıyoruz.